Hikmetli konuşmak, bir insanın olabilecek en doğru, en faydalı ve en yerinde konuşmayı yapabilmesidir. Ancak hikmetli konuşmanın herhangi bir kuralı yoktur. Yerine, zamanına, hitap edilen kişilere ve içerisinde bulunulan şartlara göre değişir.Dahası hikmetli konuşabilmenin kişinin zeka seviyesiyle, kültür düzeyiyle, tahsil durumuyla ya da teknik bilgisiyle de herhangi bir bağlantısı yoktur. Bu gerçekten habersiz olan kimi insanlar hikmetli ve güzel bir hitabet yeteneği elde edebilmek için çeşitli kurslara ya da eğitim programlarına katılırlar. Kimileri de bu özelliğin teknik dikkat ile elde edilebileceğini sanırlar; bunun için konuşmalarının edebiyat kurallarına veya güzel söz sanatlarıyla ilgili bazı kitapların öğütlerine olabildiğince uygun olmasına büyük özen gösterirler.Uzun ve sıra dışı cümleler kurduklarında ya da entelektüel değeri olduğuna inandıkları güncel ya da yabancı terimler kullandıklarında konuşmalarının son derece etkili ve süslü olacağına inanırlar. Oysa bunların hiçbiri insana hikmetli konuşabilme yeteneği kazandırmaz. Çünkü hikmet ancak imanla, Allah korkusundan kaynaklanan samimiyetle ve Allah'a duyulan teslimiyetle kazanılabilen bir özelliktir. Kuran'da meleklerin "Dediler ki: "Sen yücesin, bize öğrettiğinden başka bizim hiçbir bilgimiz yok. Gerçekten Sen, herşeyi bilen, hüküm ve hikmet sahibi olansın." (Bakara Suresi, 32)" ayetiyle bildirilen tesbihlerinde olduğu gibi, Allah sonsuz hikmet sahibidir ve dilediği kişiye bu nimeti dilediği kadarıyla verir. İnsanın ise Allah'ın kendisine öğrettiği dışında hiçbir bilgisi yoktur.Hikmet sahibi bir kimse konuşmalarında kendisini karşı tarafa beğendirme amacı taşımaz. Kendisine nutku verip konuşturacak olanın Allah olduğunu bilerek Allah'a sığınır ve sadece O'nun rızasını kazanmayı hedefleyerek konuşur. Her an olduğu gibi konuşurken de insanların değil;Allah'ın huzurunda bulunduğunu ve konuşmasının ancak O'nun dilemesiyle etkili olacağının şuurundadır. Sözlerinin etkili ve hikmetli olması için Allah'a dua eder. Bu samimiyete karşılık, vicdanı insana söylenmesi gereken en güzel sözleri ilham eder. Dolayısıyla neyin vurgulanması, neye dikkat çekilmesi ya da neyin söylenmemesi gerektiğini; hangi üslubun yanlış, hangi anlatımın etkili olacağını vicdanını dinleyen herkes kolaylıkla bulabilir.Kuran ahlakının yaşanmadığı yerlerde yapılan süslü ve edebi konuşmaların aksine hikmetli konuşan insanın sözleri karşı tarafın kalbine etki eder. Samimi bir insan hiçbir zaman için insanların takdirini hedefleyerek konuşmaz. Kuran ahlakından uzak olan insanların asıl amaçları ise kendilerini insanlara beğendirmek olduğu için, bu durumda samimiyet tamamen ortadan kalkar. Samimiyet olmayınca doğal olarak hikmetli konuşma da olmaz. Burada ancak teknik bir etkiden söz edilebilir. Konuşmacı kimi zaman sırf bir konuda ne kadar derin bilgiye sahip olduğunu ortaya koyabilmek adına dinleyenlerin hiçbir şekilde işine yaramayacak pek çok gereksiz konuşma yapar. Kimi zaman da son derece basit bir mantıkla ve kısa birkaç cümleyle anlatabileceği bir konuyu iki-üç saatlik bir konuşmanın içinde boğar. Oysa iman eden bir insan bir konuyu olabilecek en açık ve anlaşılır, en özlü, etkileyici ve karşı tarafa fayda sağlayacak üslup ile anlatır. Amacı ne kendini beğendirmek ne de karşı tarafa üstün görünmektir. Amacı sadece Allah'ın rızasını kazanmak için karşı tarafa faydalı olabilmektir. Niyeti halis olduğu için Allah'ın izniyle bu çabası en hayırlı şekilde sonuçlanır. Kuran'ın, "Kime dilerse hikmeti ona verir; şüphesiz kendisine hikmet verilene büyük bir hayır da verilmiştir..."(Bakara Suresi, 269) ayetiyle hikmetin önemine ve insanlar için büyük bir nimet olduğuna dikkat çekilmektedir.Gerçekten de hikmet sahibi bir insan, Allah'ın izniyle dini en güzel şekilde yaşayabilmekte, Allah'ın en razı olacağı konuşmaları yapabilmekte, insanlara Kuran ahlakını en anlaşılır ve en etkili bir biçimde anlatarak çeşitli hayırlara vesile olabilmektedir. Böyle bir insanla muhatap olan kimseler, bu kişinin hikmetli yorumları sayesinde olayların fark edemedikleri yönlerini görebilmekte, akledemedikleri akılcı davranışlara yönelebilmektedirler.Hikmetin ne denli büyük bir nimet olduğunun farkında olan müminler dualarında Allah'tan kendilerine 'hikmet, anlatım çarpıcılığı ve etkili bir hitabet kabiliyeti' vermesini isterler. Kuran'da peygamberlerin de bu yönde dua ettiklerine örnek olarak Hz. İbrahim'in duası verilmektedir:Rabbim, bana hüküm (ve hikmet) bağışla ve beni salih olanlara kat; Sonra gelecekler arasında bana bir doğruluk dili (lisan-ı sıdk) ver. (Şuara Suresi, 83-84) Ayetlerde Allah'ın hikmeti dilediği kimseye verebileceğine ve hikmetin Allah'ın elçilerinin de önemli özelliklerinden biri olduğuna dikkat çekilmektedir. Örneğin "...Ona hikmet ve anlatım çarpıcılığını vermiştik." (Sad Suresi, 20) ayetiyle Hz. Davut'a Allah Katından özel bir hikmet ve anlatım çarpıcılığı verildiği bildirilmektedir. "Yoksa onlar, Allah'ın Kendi fazlından insanlara verdiklerini mi kıskanıyorlar? Doğrusu Biz, İbrahim ailesine kitabı ve hikmeti verdik; onlara büyük bir mülk de verdik." (Nisa Suresi, 54) ayetiyle de Hz. İbrahim'e hikmet verildiğinden bahsedilmektedir. Bunun yanında, hikmetli konuşmanın kişinin yaşıyla da bir bağlantısı yoktur. Allah samimiyeti ve imanı oranında dilediği insana dilediği yaşta hikmet verebilmektedir. Kuran'da bu durumun en güzel örneklerini Hz. Yahya ve Hz. Musa'da görmek mümkündür. "(Çocuğun doğup büyümesinden sonra ona dedik ki "Ey Yahya, kitabı kuvvetle tut." Daha çocuk iken ona hikmet verdik." (Meryem Suresi, 12) ayetiyle Hz. Yahya'ya çocuk yaşta hikmet verildiği bildirilmiştir. Ayrıca, "O, erginlik çağına ulaşıp olgunlaşınca, ona bir 'hüküm ve hikmet' ve ilim verdik. Biz iyilikte bulunanları işte böyle ödüllendiririz." (Kasas Suresi, 14) ayetiyle de Hz. Musa'ya erginlik çağında bu nimetin lütfedildiği haber verilmiştir.Kuran'da peygamberlerin hikmetli konuşmalarına pek çok örnek verilmiştir. Bu örneklerden birinde sırf varlıklı ve zengin olduğu için büyüklük taslayan ve Allah hakkında tartışmaya girişen bir kimsenin, Hz. İbrahim'in vermiş olduğu hikmetli cevap karşısında kendi samimiyetsizliğini hemen fark ettiğine şöyle dikkat çekilmektedir: Allah, kendisine mülk verdi, diye Rabbi konusunda İbrahim'le tartışmaya gireni görmedin mi? Hani İbrahim: "Benim Rabbim diriltir ve öldürür" demişti; o da: "Ben de öldürür ve diriltirim" demişti. (O zaman) İbrahim: "Şüphe yok, Allah Güneş'i doğudan getirir, (hadi) sen de onu batıdan getir" deyince, o inkarcı böylece afallayıp kalmıştı. Allah, zalimler topluluğunu hidayete erdirmez. (Bakara Suresi, 258
--------------------------- Mezarlıkların Sessizliği Bizi Aldatmasın! -------------------------------------------------------------------------------- Gerçekten şu mezarların sessizliği bizi aldatmamalıdır. Orada ni'met görenlerde, azap çekenlerde vardır. Buna göre, aklı başında olan kimse kabre girmeden önce orayı sık sık hatırlamalıdır. Nitekim Süfyan-ı Sevri şöyle demiştir: “Kim kabri sık sık hatırına getirirse orasını bir cennet bahçesi olarak bulur. Buna karşılık kabri hiç hatırına getirmeyen kimse de orayı bir cehennem çukuru olarak bulur.” Yine Süfyan-ı Sevri şöyle demiştir: “İnsan, malını ve çoluk çocuğunu koruduğu gibi, amelleri de kişiyi korur. O vakit ona; “ seni yatağına mübarek etsin, ne güzel dostların ve ne güzel arkadaşların vardır!” diye söylenir.” Ubeyd b. Umeyr şöyle demiştir: “Her ölüye mezarı şöyle seslenir: Ben karanlık ve yalnızlık yeriyim. Şayet hayatında 'a itaat ettinse, bugün ben sana rahmet yeri olurum. Eğer asi isen ben sana azap yeri olurum. Ben öyle bir yerim ki, itaat ettiği halde bana gelmiş olan sevinmiş olarak benden çıkar. İsyankar olarak bana girende helak olarak çıkar, der.” Muhammed b. Sabih ise şöyle demiştir: “ Bir adam mezara konup azap olduğu veya hoşa gitmeyen bir şeyle karşılaştığı vakit, civarındaki komşular, “Bizden ibret almadın mı? Biz senden önce gelmiştik, bizi görmedin mi? Bugünü düşünmedin mi? Bizim amellerimizin kesildiğini görmedin mi? Halbuki senin defeterin açık idi.” Mezarı kendisine seslenerek; “Ey dünyanın dış görünüşüne aldanan, tanıdıklarından, senden önce toprak altına girenlerden ders almadın mı? Onlarda dünyaya aldanıp dururken ecelleri kendilerini, mezar altına aldı, sen hiç aldırmadın, şimdi çekersin.” der.” Ubeyd oğlu Abdullah'ın anlattığına göre, Hz. Peygamber (S.A.V.) bir cenazede şöyle buyurmuştur: “Ölü mezarına oturur. Kendisini defnedip dağılanların ayak seslerini bile duyar. Kendisiyle yalnız mezarı konuşur. Ve der ki: 'Ey Ademoğlu! Yazıkları olsun sana, benimle seni hiç korkutan olmadı mı? Benim darlığımı, benim korkunçluğumu, kurt böcek ve şiddet yeri olduğumu sana anlatan olmadı mı? Benim için ne hazırladın?' " (İbn Ebi'd-Dünya) Enes (R. A) şöyle anlatmıştır: “Çok hasta olan Hz. Peygamber (S.A.V)' in kızı öldüğü vakit, Hz. Peygamber (S.A.V.) onu takip etti. Hz. Peygamber (S.A.V.)'in durumu pek hoşumuza gitmiyordu. Mezar başına geldiğimiz vakit, kendisi bizzat mezara girdi, benzi değişti ve kızardı. Hz. Peygamber (S.A.V.)'e: “Bu halin nedir?” diye sorduğumuzda şöyle buyurdu: “Mezarın kızımı sıkıştırmasını ve kabir azabının şiddetini düşünerek geldim ve bana -u Teala'nın ondan bu mezar sıkmasını hafiflettiği bildirildi. Buna rağmen öyle sıkıştı ki, kızımın feryadını doğu ile batı arasında olan her şey duydu.” (İbn Ebi'd-Dünya) Seyda Muhammed Konyevi (K.S) __________________ لَ اِللَهَ اِللاَلله مُحَمّدَنْ رَسُلْاَلله Ya Rab, Canımı müslüman olarak al ve beni salihler arasına kat.. İlahınız birtek Allahtır. Ondan başka ilah yoktur. O Rahmandır, Rahimdir. (Bakara,163) ----------------------------------------- işte Sustum Seni Dinliyorum! -------------------------------------------------------------------------------- işte asrı saadette bir gün, kâinatın kalbi olan Medine'de, kainatın övünç kaynağı Allah Resûlü (sallu aleyhi vesellem) konuşuyor: “Erihnâ Ya Bilal” (Ezan ile bizi ferahlandır) işte Hazreti Bilal (radıyu anh) ezan okuyor ötelerden... Aman Ya Rabbi! Keşke bir kez duyabilseydik, Allah Resûlü'nün müezzininden bu muhteşem sedayı. Ey mübarek sedâ-yı Dâvûdî! Muhteşem ezan, ezanım, ezanımız; o gün de ferahlattın sineleri, bugün de seninle ferahlıyor mahzun yürekler, susamış bağırlar. Yüreğim sıkılıyor; bütün iç disiplini tahrip edilmiş, manadan yoksun yürekler karşısında... Ferahlat yüreğimi, kuşatsın gönlümü ahengin, ey sevgili mübarek ezanım! Zaman durur, kâinat seni dinlerken, doldurur evreni eşsiz bir huzur ve sûrur. Susma ne olur, düş yüreğimin sınırlarına, koru fıtratımı, çalmasınlar şahsiyetimi, şerefimi, yâdımı. Hayata madde ve şehvet gözlüğünden bakan kokuşmuş yaklaşımlar karşısında; iman adına, mukaddesat adına, insanlık adına bu çağın beklediği nefes; ötelerden süzülüp gelen pörsümez, solmaz yeni, senin nefesin! Kulaklarını bu sese tıkayıp özgürlük teranesi okuyanlar, işte bu seda, işte bu ses, özü gürleştiren, özgürleştiren bedenleri ve ruhları… Rabbe kul olmanın çağrısı bu, söz verip de tutamadığımız ahitlerimiz... Takımlar tuttuk, partiler tuttuk, adamlar tuttuk ama kendimizi tutamadık. Uyduk tutamadığımız nefislerimize. Ey ezanım!.. Ulvi ve garip sedam, tut beni ne olur! Ahenginle, gelişinle her vakit efsunla vicdanımı, vicdanlarımızı... Oğlunu cepheye uğurlayan Anadolu gibi, ana gibi, hani demişti ya: "Oğlum babanı Dimetoka'da, dayını şıpka'da, ağabeylerini de çanakkale'de kurban verdim. Git! Sen de git oğul! Minareler ezansız, camiler Kur'an'sız kalmasın!" diye... Sen susma ezanım! Susturmasın seni Yüce Mevlam, kalmasın minareler ezansız. Yadellerde sana hasret olanların hüznü var derunumda, koşarken vatanına bir ezan sesi duymak için. Erihna Ya Bilal! Ferahlat bizi kıyamete kadar, sonsuza değin... Ruhlar eskimeyen esvaplarını giyiniyor, bahar yüklü ıtırların. Suyun içinde ahenkle raks eden yosunları seyreder gibi, yağmur damlalarının duru sulara düşüşü gibi sen düşerken kâinatın bağrına; bir kayanın üzerine oturup da dinlesem seni, bu girift halimi dinlesem seninle birlikte. şair; "Mecnunsan sus" diyor. işte sustum, seni dinliyorum... ZEKERiYA MARAL Gülistan Dergisi __________________ بسم الله الرحمن الرحيم Rahman ve rahim olan Allahın adıyla Dünya hayatı yalnızca bir oyun ve bir oyalanmadan başkası değildir. Korkup-sakınmakta olanlar için ahiret yurdu gerçekten daha hayırlıdır. Yine de akıl erdirmeyecek misiniz? EN'AM SURESİ 32. AYET ---------------------------------------- İnsan Felsefecilerin diyarı olan Avrupa'da kötülüğün kaynağı araştırılmış: "Kötülüğü yapan insandır, insanı da yaratan ALLAH'tır." demişler. Bu gibi görüşlerle kiliseler boşalmış, materyalizm, sosyalizm gibi cereyanlarla din unutulmuş, hatta pozitivizm ilmihalini yazmışlar. Türkiye'deki ilmihaller ibadetleri anlatır. Pozitivizm ilmihali, ilmi din haline getirmek isteyenlerin gayretidir. Pozitivizm, müspet ilimler şeklinde milli eğitimin temel görüşü olmuştu. "İspat edilen bilgiler ilimdir; ispat edilmeyenler ilim dışıdır." diyerek dini, ilmin dışına ittiler. Formüller, denklemler bize ispat etmenin ne olduğunu öğretti. Tahsilli insanlar bu yolu seçiyor. Sordular: "Kur'an Yunus Peygamber'in balığın karnında yaşadığını söylüyor. Balığın karnında insan yaşar mı?" Çocuğu anne karnında (döl yatağında) yaşatan ALLAH, peygamberini de bir zaman balığın karnında yaşatmış. "Anladık", dediler. Ölenlerin dirileceğinden söz ediyorlar. Nasıl olur? Her zaman ölü gıdalar yiyoruz, diri diri geziyoruz; ölmüş gıdaları midemizde dirilten ALLAH, ölmüş insanları da diriltir. Kur'an insanın balçıktan yaratıldığını söylüyor, doğru mu? Balçık, sulu toprak yani çamurdur. Genel Biyoloji isimli kitapta "Canlılar (insanlar) on altı elementten yaratılmıştır." der. Bu elementler toprakta vardır, dolayısıyla insanın yapısı eşittir toprak. Yani insan topraktan yaratılmıştır. Topraktan ot yaratılmış. Otu yiyen koyunların kuzusu oluyor. Böylece ot yiyen hayvanların yavruları da topraktan yaratılıyor. Toprak gibi bir şeyden her şeyi yaratan ALLAH'tır. Bulutlar su kitlesidir. Sudan yıldırım ve şimşekleri yaratan ALLAH'tır. Yıldırım ve şimşek ateştir. Su ile ateş birbirine zıt; fakat su kitlesi olan buluttan ateşi yaratan ALLAH'tır. ALLAH, etten göz yaratmış, görüyor; etten dil yaratmış, tat alıyor, konuşuyor; etten kulak yaratmış, işitiyor; etten beyin yaratmış, problem çözüyor. Teknoloji ne kadar ilerlerse ilerlesin sinek kadar küçük, dünya kadar büyük uçak yapamaz. Uçak mühendisleri sinekteki teknolojiye hayrandır. Sineğin küçücük kafasında bilgisayar vardır. Mikropların iç organları görülemedi; amma mikroplar fil gibi beslenir, büyür, ürer ve ölür. Fildeki yapıyı mikrobun vücuduna yerleştiren ALLAH'tır. "Göster ALLAH'ım bir mucize / Gaip hazinenden utanmak hissi ver bize" Her şeyi en mükemmel şekilde yaratan ALLAH, mükemmel olan İslamiyet'i göndermiştir. İyiliklerin bütünü İslamiyet'te, kötülüklerin bütünü de İslam'ın dışındadır. Felsefe hakikati arar. Hâlâ bulamadı. Hakikatin ta kendisi İslamiyet'tir. ALLAH'ın verdiği akıl, ALLAH'ın dini olan İslamiyet'i anlamak içindir. "ALLAH indinde din İslamiyet'tir." Diğerleri, felsefe... İslam'a uyan her insan üstün vasıflara sahip olur. Her şey nizam içindeyken her insan "Benim nizamım nedir?" diye sormalıdır
 

Bugün 6 ziyaretçikişi burdaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol